Çocuklarınız Akvaryumda Balık Olmasın
Psikoloji

Çocuklarınız Akvaryumda Balık Olmasın

Günümüz metropol hayatı yeni ebeveynlik modellerini de beraberinde getiriyor. Büyük şehirde yaşayan, belli bir eğitim ve kariyer sahibi olan şahıslar, çocuk sahibi olmayı da bir proje biçiminde ele alabiliyor. Bu dünyaya bir çocuk getirecekleri için ekstra endişe yaşayan anne-baba adayları, birçok gayeyi çocuk doğmadan evvel belirleyerek muhteşem çocuğu yetiştirmeye çalışıyor. Ortaya ise bir çeşit “akvaryumda yetişen”, salt başarıya odaklı, sevgiden yoksun, problemli bireyler çıkıyor…

Metropol etrafında yetişen genç jenerasyonun anne baba olmaya başlamasıyla, son senelerde “proje çocuk yetiştirme kavramı” ortaya çıktı. Bu bakış açısına sahip anne-baba adaylarında çocuk sahibi olmak ile alakalı endişeler erken yarıyıllarda, yoğun olarak yaşanıyor. Çevre baskısı ile daha da artan endişeler çok uç noktalara ulaşabiliyor. Psikolog Nuray Sarp “proje çocuk yetiştirme kavramını” anlatıyor.

Çocuğun mektebi henüz doğmadan planlanıyor.

Proje çocuk yetiştirmeye çalışan anne-baba adayları, gebelik yarıyılında özel bir mektebin kurasına girebiliyorlar. Başka Bir Deyişle henüz doğmadan çocuğun gideceği anaokulu ya da anaokulunun hazırlığına başlayan ebeveynlerde eğitim endişesi, gebelik yarıyılında başlıyor. Anne-baba olmak, doğası gereği zati başlı başına endişelendirici bir gidişattır. Bir insan yetiştirmek büyük bir mesullüktür. Bu natürel endişe içinde anne-babalığa hazırlanırken şahıslara çocuğun geleceğini düşünmek daha da ağır bir yük getiriyor. Bu düşünce biçiminin oluşmasında cemiyet baskısının da büyük hisseyi bulunuyor. Misalin bir anne adayı, öteki ebeveyn adaylarından “Gebeliğin yedinci ayına geldin, daha çocuğu mektebe yazdırmadın mı?” gibi tepkiler alabiliyor.Salt beklentiler: Spor, sanat, yabancı dil, mektepte yüksek başarı…

Gün geçtikçe ebeveynlerin yaşadığı endişelere bir yenisi ilave ediliyor. Çevreden de gözlemlenen misaller takip edilerek çocuk için yapılan tasarıların arkasını art kesilmiyor. “Senin çocuğun piyanoya gitti, benim çocuğum da kemana gitmeli”, “Bir spor, müzik etkinliği kesinlikle olmalı.”, “Mektepte çok başarılı olmalı.” biçiminde beklentiler büyüyor. İhtimaller çerçevesinde muhtemelse erken yaşta ikinci bir dil bilinmesi için yabancı bir dadı yakalanıyor. Böylece çocuk için bir akvaryum oluşturuluyor. Akvaryumun içine çocuğun suyu, likeni, çiçeği konularak tamamen suni bir etraf oluşturuluyor. Bir balık gibi etrafın içine atılan çocuğun yüzmesi bilave ediliyor. Ancak anne-baba tarafından hudutları evvelden

belirlenmiş olan bu akvaryumun içinde, çocuğun hiçbir tercih kısmeti, girebileceği bir tünel, kafasını içine sokabileceği bir delik ne yazık ki bulunmuyor.Çocuk için yapılan tüm tasarı ve yatırımlar, natürel bir sonucu da beraberinde getiriyor: Senelerce yapılan yatırımın karşılığı çocuktan bilave ediliyor. Çocuklar da kendilerine sorulmadan belirlenen koşullar içinde, bu beklentileri karşılamanın ağır yükü altına giriyor. Fazla ebeveyn olmak çocuğa hasar veriyor.

Anne-babalığın fazla yapılması, “fazla ebeveynlik” kavramını gündeme getiriyor. Bu meyil sebebiyle anne-baba daha da mükemmeliyetçi davranıp, belirlenen yüksek standartlarla karşı karşıya kalıyor. Bu standartlara sahip ebeveynler sıklıkla çocuğun hiçbir başarısından tatmin olmuyor. Başka çocuklarla mukayese etilen çocuk, sık sık “90 aldın, niçin 100 almadın?” , “Niçin mektep bcerahatçisi değilsin?” gibi tepkilerle karşılaşıyor.

Ebeveynlerin tüm bu meyillerinin altında kendi şahsiyetlerini çocuk üzerinden gösterme çabası olabiliyor. Cemiyette iyi bir ebeveyn olmayı etrafa anlatmanın yolu çocuğun başarısından geçiyor. İstenilen başarılar elde edildiğinde “Beni çocuğum çok başarılı, ben iyi bir ebeveynim, bunu çok iyi biçimde başardım.” sınıyor. Çocuk ufak yaşta ebeveynlerinin sunduğu bu mükemmeliyetçiliklerle tanışıyor. Önüne yüksek standartlar konan çocuk, bunlara erişmeye ve kesintisiz başarılı olmaya çalışıyor. Büyürken anne ve babanın her yaptığını doğru olarak algılayan çocuk bu vaziyeti manevileştiriyor. Ancak belli bir yaşa geldikten sonra başa çıkamadığı başka problemler ortaya çıkıyor. Fazla ebeveynlik gösteren anne ve babaların çocuklarında her şeye hakkı olduğunu düşünen, ya da kesintisiz onay bilave eden, narsistik meyilleri olan şahsiyet yapıları şekillenebiliyor.

Küçüklüğünden bu yana sevgiden daha çok başarıya umursandığı için çocukta “”Başarırsan hoşlanılırsın” manayı yerleşiyor. Ancak bu gidişat karşısında duygusal olarak yaralanan çocuk, büyüdüğünde yaraları daha derinden sezmeye başlamasının yanı gizeme mükemmeliyetçi olarak yetiştirildiği için hiçbir zaman yaptıklarından memnun olmuyor. Böylece problemli bireyler yetişmiş oluyor.

Çocukken oluşan kalıplar erişkinlikte de kaybolmuyor.

Yetişkin olduklarında yerleşmiş olan kalıplardan kurtulamayan çocuklar gitgide katılaşarak, elastikliklerini kaybediyor, duygularını ifade etmekte ve sezmekte güçlük yaşayabiliyorlar. Eş ya da sevgili seçerken sevgiden evvel yeniden bu yüksek standartları devreye sokuyor, iş hayatında da salt yüksek başarı elde etmek istiyorlar. Bu emelle yalnızca işe odaklanıp yüksek pozisyonlara gelen bu bireyler, ilerleyen yaşlarda hayatlarında yalnızca iş olduğunu fark ederek ayrı bir mutsuzluk yaşıyorlar.

Fazla evhamlı anne-babalar ne yapmalı?

Bir çocuğu dünyaya getirmenin endişe uyandırması belli bir oranda natüreldir. Ebeveyn olunduğunda hayat değişiyor, tamamen yabancı olunan bir vaziyetle karşılaşılıyor, “Acaba bu çocuğu doğru biçimde yetiştirebilecek miyim?” endişesi ağırlık kazanıyor. Ancak bu evhamı çok fazla biçimde hem kendine hem de çocuğa hasar verecek biçimde yaşayan şahıslar;

• Öncelikle kendilerini fark etmeliler.

• Hayatta neleri başardıklarını düşünerek, bunu da başarabileceklerini, bu evhamların natürel olduğunu andırmalılar.

• Çocuğun ebeveynlerinden bilave ettiği tek şeyin “sevgi ve bakım” olduğuna odaklanmalılar. Bu sebeple anne ve babalar temel vazifelerinin hakikatinde çocuğa karşılıksız hoşlanıldığını sezdirmek ve ona güven vermek olduğunu unutmamalılar.

• Çocuk doğar doğmaz duygusal irtibat kurulmalı.

• “Başarı” hiçbir biçimde ilk sırada yakalanmamalı. Çocuk, temel lüzumlarından evvel başarıya şartlanırsa, başarılı olmadığında hoşlanılmayacağını” düşünebilir. Oysaki çocuğun hayatında karşılıksız sevgi aldığı güvenli bir alan olmalıdır. Bu da anne ve babanın yanıdır.